Merhabalar herkese. Futbol
konuları dışında yayınladığım ilkyazıma sevgili arkadaşım Murat Bilginer’in başarılı
web sayfası vesile oldu. İnsanın olabildiğince rahat bir şekilde, içinde ne
varsa dışarı vurabildiği tek yol olan “yazmak” fırsatını eyleme dönüştürmek sizlerle
paylaşmak istedim.
Her konuda olduğu gibi “başlamak”
bir uğraşın en zor kısmıdır. Bu yüzden kafamda tasarladığım yazma serüvenimin
başına “tanışma” safhasını koyuyorum. Umarım ki bu başlangıç uzun sürecek bir
serüvenin başlangıcı olacaktır.
Öncelikle bir Mimarlık öğrencisi ve
amatör bazda futbol hakemi olduğumdan bahsetmeliyim. Ama şu konuda anlaşmalıyız
ki artık iç mi dış mı sorusundan gerçekten usandım. Öğrencilik hayatıma
başladığımda üst sınıflar aracılığı ile haberdar olduğum bu sorunun yarattığı
bunalımlı ruh halini 3.yılıma başlayacağım şu günlerde zirvede yaşıyorum.
Tabi bu sorunun kaynağında
halkımızın mimarlık konusundaki son derece kısıtlı bilgilerinden
kaynaklandığının farkına vardığımda onlara kızamıyorum. Öyle ki Uludağ Üniversitesi’nde
okuduğum matematik bölümünü bırakıp mimarlık kazandığımda komşum tarafından
“keşke matematik okusaydın, şimdi 2 müteahhit gelecek de 2daire çizeceksin diye
oturup bekleyeceksin” şeklinde azarlanışımdan olayın buralara geleceğini
anlamalıydım.
Tabi
olayın bir de futbol hakemliği boyutu var ve en ilginç diyaloglar da tam da
buradan doğuyor. Eğer birisi sizin hakem olduğunuzu öğrenirse ilk yapacağı şey
futbolun icadından bu yana hiç yaşanmamış ya da yaşanması neredeyse imkânsız
olan bir pozisyon kurgulayıp ne karar vereceğinizi sormasıdır. İşin asıl garip
kısmı da soruyu soranın cevabı bilmiyor olması. Ama benim favorim her maç
hakeme etmediği küfür kalmayan tiplerin “küfür ediyolar mı ya?” sorusu.
Aslında
bu bir başlangıç yazısı olmasaydı her iki konuda da sayfalar dolusu yaşanmış
mesleki açıdan trajikomik örnekler sunabilirdim. Ama abartıp da şimdiden
kafanızı şişirmek istemiyorum.
Hızla akıp giden yaşamın
içerisinde bulunmaya çalıştığım bu kulvarlar her ne kadar insanı canından
bezdirebilecek şeyler yaşatsa da her ikisinden de gayet memnunum. Bir gün bu
mesleklerin onlardan nahoş şekilde nemalanmaya çalışan, zorlaştıran,
anlamsızlaştıran ve zorlaştırıp anlamsızlaştıranları eleştirmekten başka bir
şey yapmayanlardan temizlenmesi umudu ile ikisine de devam etmeyi düşünüyorum.
Daha ilk yazıdan başladığım sitemkâr
tutumumdan da anlayacağınız üzere zaman zaman “doğuştan muhalif” üslubundaki
yazılarımla karşılaşmanız kuvvetle muhtemel. Ama bu köşede çok çeşitli
konularda yazılar yerini alacaktır. Bir dahaki sefere köşemde görüşmek üzere.
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın son
saatlerinde yazdığım yazımda bu gurur verici günden bahsetmemek olmaz.
Yeryüzüne gelmiş sayılı komutanlardan Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarının nice mücadeleler sonucu elde ettiği zaferleri hatırlamanın
onlara vefasızlığın çoğaldığı şu günlerde gerçeği görmemizi sağlaması umudu
ile… Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Doğucan ERKIRLI
Yorumlar
Yorum Gönder